Kaleler (1)

İslam doğuşundan uzun bir süre sonra, azanın yüce ve sakinleştirici sesinin yavaş yavaş korku ve hürafe gölgelerini Ortadoğu ortamı ve çevresinden uzaklaştırırken, yavaşça, kuşkuyla ve gecikerek, etraftan ve komşuluklardan, küçük gruplar halinde, İran’ın yıllar boyu boş kalmış ve görünüşte lanetlenmiş topraklarına dörtbiryandan göçmeye başladılar. İslamın bölge halkı tarafından benimsenilmesini ve Ortadoğu’nun seçkin halkının bu dinin ışığında yeniden yaşama başlamasını görerek kızan, peygamberin karşısında dayanan inatçı Yahudiler de ilk gruplardan olarak bir daha İrana akın edip Tevrat ve sinagoglarda korunan anıların rehberliğiyle, yine de, önceki yerleşim yerlerine gidip bu toprakların doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi ve ortasına yerleşerek kaleler ve yeni üslerini yaptılar. Bu kavim, bölgenin eski halklarına uygulanan zulmü tam olarak biliyordu. Onlar kendilerine sakin bir yaşam ortamı sağlayabilmek için bu kanlı olayın yeni gelenler tarafından bilinmesine razı değildi ve Yunanistan, Roma ve Mısır’dan, Hindistan, Afganistan, İran, Büyük Horasan, Çin, Güney Rusya, Ermenistan, ve Hazer Gölü’nün doğu, batı ve güney kıyılarına kadar uyguladıkları soykırımı hala da milletlerden saklamak istiyorlar.

Burada Purim soykırımı ve Purim sonrası meydana gelen 12 yüzyıllık boşluk üzere yeni incelemeler yaparak yalanlanamayacak bazı gerçekleri sunacağız. Bu gerçekleri yalanlamak ya cahilliği gösterir ya da kötü niyetliliği.  

Yukarıdaki haritada yaklaşık 600 kalenin konumunu görüyoruz. Bunlar İslamdan sonra yapılmıştır. Daha ilginç ve daha aydınlatıcı şu ki, gerçi kervanseray, köprü, çarşı, su deposu, hamam ve önemli camilerin yapılması gibi kamuya ait binaların yapılması ve alt yapıların oluşturulmasını safevi zamanında gerçekleştiğini görüyoruz ancak söz konusu kalelerin yapılmasının durdurulaması da gözlemlenebilir ve bu kalelere, toplanma ve şehirlere yerleşme çağı sayılan safevi döneminde ihtiyaç yokmuş! Şöyle ki, İrandaki düzensiz aralıklı stratejik kaleler Safevilerdenden önce yapılmıştır. Yalnızca kilise ve sinagog amaçları için çalışıp yalnızca ünleri ve ceplerini düşünenerek İran’ın Purim sonrası tarihi üzere yalanlar uyduran kimselerden ümidinizi kesiniz, onlar Yahudilerin uydurduklarından başka bir yazı, belge ya da kanıtı görmezler bile.

Burada, İran kalelerini biraz uzun uzadıya inceleyerek, araçsız ve şüphesiz olarak İran tarihinin birçok şifresini çözülebilecektir. Herşeyden önce, Elamlara ait birkaç eski ve Purim’den önceki zigorat istisna olmak üzere, bu kalelerin birini bile İslamiyetten önceye ait bilmek kanıtsız ve belgesiz bir iddiadır. ve  yalnızca kişisel zevk üzere ileri sürülmektedir ve kesinlikle, bu kalelerin bir tuğlasının bile İslamiyetten önceye ait olması söz konusu bile olamaz. Aslında bu kalelerin var olması, “neden Safavilerden önce İranda iktisat, siyaset ve elbette kültür zeminlerinde sosiyal olanaklar ve ilişkilerden önemli bir iz görülmemektedir?” sorusunua kesin, açıklayıcı ve güçlü bir yanttır. Bu kalelerin bir kısmını İslamiyetten önceye ait bildiğimizde bile, yene sözde Sasaniler döneminde de, geniş sosyal ilişkilerin olmaması dikkat çekmektedir ve toplumsal ve tarihsel koşullar İslam sonrasındaki gibidir. Göçmenler ve yeni gelenler kale yapıp ve kalelerde yaşamak zorunda kalmıştır. 

Bu kalelelerin dağınıklığı, gayri adi bolluğu ve kıdmetlerinin belli olmaması, safevilerden önceye değin büyük şehirler ve kamu hizmet sistemlerinin olmadığı bir bölgede yaşamak için gerekli bir alternatif olduklarını göstermektedir. Yene de İslamden önce bölgede kısıtlı sayıda da olsa yaşayan nüfusün bıraktığı izler işte bu kaleler olsa bile, yeni gelenler de böyle korkunç bir ortamla karşı karşıya kalmışlardır. İşte bu yüzden, bu kaleler ulaşılması çok zor olan yüksekliklere yapılmış, çeşitli yöntemlerle savunma amaçlı donatılmıştır.  Böylece ilk görüşte yeni gelenleri etkileyen o yıkım ve tahribin büyüklüğünü anlayabiliyoruz. Öyle ki, başka bir alternatif seçemeden bu tarzda yalnızlıkta ve ihtiyatlı yaşamak zorunda kalmışlar.

Burada büyük bir tarihsel soru kabarıyor: İran’ın herhangi coğrafik koşulu ve olanaklarında olursa olsun, acaba neden ulaşılmaz yüksekliklere yapılmış kalelere sığınmış halde buluyoruz ve sağlanması ve geçiminin aşırı derecede zor olması herkese belli olan bu gayri adi yaşam ve yerleşme tarzının göçmenler tarafından seçilmesi hangi ihtiyaçlar yüzünden olmuştur? İlk bakışta tarihçiyi hayretlendiren şudur ki, İran’a yeni göçen toplulukların hepsi, doğal olarak çeşmeler, ırmaklar, çayırlarda yaşayıp doğal kaynaklardan yararlanmak yerine, herşeyden önce ve ilk günden itibaren sadece can güvenliklerini düşünerek ve kalelei yapmışlardır. Bu kalelerin çoğunda görüldüğü gibi, onlar yağmur suyunu toplamak çukurlar hazırlamışlar ama kaleye yakın bir çeşme ya da ırmağın kenarına yerleşmeyi uygun görmemişlerdir. Bu savunma amaçlı bir köşeye çekilerek yaşam tarzı için herhangi bir tarihsel görüş ortada bulunmadığı için, bu ortama yeni gelenlerin ki, yeni ortamın geçmişiyle ilgi bilgileri yoktu, ilk bakışta gördükleri tahribat ve harabelerin onlarda bıraktığı etki sonucu böyle bir yaşam tarzı seçtiklerini kabul etmek gerekir. Demek, onlar güvensiz bir yerde bulunduklarını duyumsamışlar ve güvenlikleri için olanaklar yapmışlardır. Savunma olanaklarını sağlamanın da İslamiyetten sonra İranın her köşesinde öncelikli olması, dehşetli Purim kalıntıları ve izlerinin etkisinin sonucu olmalıdır, zira, yüzyıllar geçse bile izler hala mevcuttu ve bu yerlerde yaşamak savunmasız olamazdı. Bu bölgenin uzun yüzyıllar boyu insani boşluğunun ve kimsenin bu ortamda yaşamak istemediğinin sebebi işte budur ve yalnızca İslamın doğuşuydu ki, kapılar açıp büğüyü bozdu.

Safeviden önceki kalelerin çoğunun pişmemiş kerpiç ve çamurdan olduğu halde, eski İran halkının başına gelenlerini günün eğlencesi sanmayanlara tarihçi şöyle bir soru sorar: hangi koşullar göçmenleri bu kadar taş ve çamuru kayaların ve dağların ulaşılması zor olan yüksekliklerine taşımak zorunda bırakmıştır ve uzun zamanlar geçtikten sonra da, malzeme ve yöntem dahil olmak üzere önemli bir gelişme görünmemektedir. İran halkının, Araplar, Moğollar ve Holako ve Timür ordularının korkusundan bu kalelere sığındıklarını söyleyenlere cevap olarak söylemek gerekir ki, söz konusu kalelerin yapımı bir anda ve düşmenin saldırdığı zaman gerçekleşmemiştir. Öyle olsa bile, o zaman bu kalelerin etrafında önceki yaşam ve yerleşimin kalıntııarı ve izleri bulunurdu. Biraz daha beklerseniz göreceksiniz ki, Purim sonrası kiçik topluluklardan oluşan  İran medeniyet ve servet üretebilen bir ortam olmadığı için ve iktisadi, kültürel, doğal kaynaklar ve coğrafik koşullar bakımından, herhangi bir komşusunun fethetmek için ilgisini çekemezdi.

Çoğu sahte kitaplarda adı geçen ama bilinemeyen kaleler istisna olmak üzere, İranda bilinen kalelerin yüzden fazla örneği safevi dönemine yakın yapılmıştır ve mevcut bilgilere göre Safevi döneminde yalnızca birkaç kale yapılmıştır ve yeni kalelerin çoğunu Kacarlar dönemine ait biliyorlar.

Bu kalelerin mimarlık ve konum açısından karşılarştırması, yukarıda geldiği gibi, yene de İran tarihine ışıklar saçmakta ve yeni gerçekleri ortaya çıkarmaktadır o da şudur ki, Safevi sonrası kaleler, Safeviden önceye ait olan kalelerin tam tersi, savunma amaçlı yapılmamıştır, bu kaleler dağların başında değil açık düzlere, kabilelerin yaşadığı konumla yanaşı, ırmakların ve otlakların yanında yapılmıştır. Bu kalelerin mimarlık ve konum açısından karşılarştırması, yukarıda geldiği gibi, yene de İran tarihine ışıklar saçmakta ve yeni gerçekleri ortaya çıkarmaktadır o da şudur ki, Safevi sonrası kaleler, Safeviden önceye ait olan kalelerin tam tersi, savunma amaçlı yapılmamıştır, bu kaleler dağların başında değil açık düzlere, kabilelerin yaşadığı konumla yanaşı, ırmakların ve otlakların yanında yapılmıştır. Bu da kabile başçıları, erbaplar ve ağaların merkezi devletin sayesinde berkarar olunan güvenlikte servet toplayabilme ve alış veriş olanağı sonucu, aynen şehirlerin sosyetik evleri gibi kaleler yaparak erbaplık, aşiret ve aile güçlerini göstermek istemişlerdir, bu kalelerin bazısında sokaklar ve çarşı bile görülmektedir. Aynen, Buşehir’deki sekiz kalenin hepsi ve Çaharmahal-i-Bahtiyari’de dağınık bir biçimde bulunan on kale, ellerin (kabilelerin) yaşadığı ortamda feodallerce yapılan Kacarlar dönemine ait yapılardır. Bunlar Kacar dönemine ait kalelerle Safevi öncesine ait savunma amaçlı kalelerin mahiyet olark ne kadar farklı olduklarını göstermektedir. Yeni kaleler, ulaşılması zor olan savunma yapıları değil de, liman alış verişi, tecim, çiftçilik, kilim ve el yapımı işler, tarlacılık gibi aşiretin çalışmaları sonucu toplanan servetin göstergesidir. Bunları ortaya yeni çıkan şehirlerin çarşısına taşıyabilme olanağını da sözde Safevi caddeleri ve kervansarayları sağlamıştır.

Yorum Gönder for "Kaleler (1)"